27 Nisan 2016 Çarşamba

Limon Ağacı




Senin için ağlıyorum limon ağacı.
Ansızın sebepsiz bir şekilde sola doğru döndüm. Gözlerim seninle buluştu. Uzanmıştın ve canlı gözlerin pırıl pırıl bana bakıyordu. Yalvarır gibi miydin yoksa biraz hüznün mü vardı pek anlayamadım. Yoluma devam ettim. Aklıma takıldın. İçime doğru aktın. Önce yumuşacık içimi ısıttın, az sonra hafif bir hüzünle ben de baştan aşağı ürperdim. Yürüdüm..
Az sonra geri döndüğümde gördüm. Gözlerinin feri sönmüştü. Anca fark ettim ki gövdenin tam ortasından vurmuşlardı. Bir parçan, aslın, köklerin kim bilir ne tarafta kalmış, parçalanmıştın. Hayat ile bağların kopartılmış, kesilmiştin.
Kim bilir kim, kim bilir kimin için seni vurmuştu. O kendi mabedini kurmak istiyordu, senin sesin bile çıkamamıştı.
Belki canlı bomba olmuştun, belki şehit. Belki de sadece gaz bombası atan önemsiz bir polis. Belki bir çocuk, belki de bir limon ağacı.
Belki de hepsi. Belki de yapan yaptıran seyreden.
Ben senin için ağlıyorum limon ağacı.


iris
Torba. Nisan.2016


BİZ




Hepimiz gezegen tozuyuz, yaşımız da evrenin ki ile aynı.
Evimiz bu dünya, doğa ise bizi kucaklayan annemiz.
İçimiz bunu ne kadar iyi bilse de, dışımızdan bunu hemen unutuyoruz.
Dolayısıyla kendimizi bu evrenden, dünyadan, doğadan, aile ve dostlarımızdan kopuk hissediyoruz ve Huzursuzluğa düşüyoruz. Genelde de bu durumdan kurtulmak için daha da dışa dönüyor, sonunda karanlığa gömüldükçe gömülüyoruz.
Kendimizi ait olduğumuz yerde hissetmeyerek sıkışmaya başlıyoruz, sonunda da kopuyoruz. Bu durum huzursuzluk yaratıyor. Endişelerimizi korkularımız kovalıyor.

 Kaybolduk.
Tekrar uyansak, gözlerimizi açsak, farketsek.
Varlığımızın kaynağı olan evren, Canımızı da bulduğumuz yer.
Bu kadar bütün, bu kadar birlikte, bu kadar beraber çalışan evrenin bizi desteklememesi ise mümkün değil.
Bırakalım biz doğmadan önce olanları, doğduğumuz anda bile bulduğumuz ev, büyüyüp gelişmek için doğadan aldıklarımız, çevremiz, gördüğümüz güzellikler, daha nice bilmediğimiz şeyler hepsi evrenin bize sundukları. Yaşamak için aldığımız nefes ise evren ile aramızdaki bağ. Nefes almadan, tüm dışarıyı en yumuşak bir şekilde içimize doldurmadan, aldığımız bu nefesi bedenimizin en ücra köşesine ulaştırıp okşatmadan ve aynı nefesi kendiliğinden yine en yumuşacık haliyle dışarıya bırakmadan hayatımızı devam ettirmemiz mümkün değil. Aldığımız verdiğimiz ve vücudumuzun her tarafını dolaşan nefesle tüm evrenin iş birliği var. Bedenimizin müthiş organizasyonu, atomların dizilimi, o küçücük hücreler, organlar, sistemler, beyin, düşünce, algı, yıldızlar, uzay hepsi evrenin bize desteği. O nefes ki bizim için bir can. Tüm var oluş o canı mevcut kılabilmek için var.

Ruhumuz ise kim bilir hangi âlemlerin nerelerinden gelip bize katılıyor.

Tüm âlemler bizi desteklerken bizim kendimizi hepsinden ayrı ve kopuk hissetmemiz ne demek?
Mutlaka yanlış giden bir şeyler var.

Koptuk.
Koptuk ki, doğa ve evrenden kendimizi ayrı tuttuk.
Koptuk ki, içimizin en derinlerinden bildiği bir gerçeği bir kere daha unuttuk. Her şey, her yer bir bütün. Bu kaybettiğimizi sandığımız bütünlüğü bulmak demek, kendimizi de bulmak demek.
Kendini bulmak, kendine bakmak, kendini geliştirip derinleştirmek demek. Kendini genişletmek büyütmek demek. Kendi olmak kendinde olmak kendinden olmak demek.

Bunu yapmak zorundayız.  Kendimizi yaratmalıyız.

Bu bulunduğumuz noktada bizden sadece kendimizi gerçekleştirmemiz isteniyor.
 Kendimizi eylemlerimizden gerçekleştirmemiz isteniyor.
Bunun için tüm evren bize amade. Evren tüm sonsuzluğu ile önümüze serilmiş durumda.
Evren her yanıyla bizi destekliyor.
Peki, kendimiz olmamız isteniyor, kendimizi geliştirmemiz isteniyor da..
Tüm bunları isteyen kim?
Evren neden bizi destekliyor?
Kendimizi gerçekleştirmemizi isteyen kim?
Evren.
Biz.
Peki, Evren kim?
Biz.
Bizi destekleyen kim?
Evren.
Gene Biz.
Hepsi biz.
Biz.




iris
nisan.2016.Bodrum


EL





Bir el uzandı.
Elimi uzattım.
Eller ellere buluştu.
Ellere baktık.
Sanki sonsuzluktan gelmiştik.  Gökyüzünden Yeryüzüne inmiştik..
Kıymetli olduklarını bildik.

Derinlerden gelmişlerdi.
En içten doğmuşlardı.
Kendimizden yaratılmıştık ve yaratmağa gelmiştik.

EL idiler.
Ve Çok değerli idiler.

Özgürdüler; kim olduklarını biliyorlardı.
Özgündüler;  kendilerine bağlanmışlardı.
Çalışkandılar; güçlerine inanıyorlardı.

Etten kemikten yapılmışlardı ve mayalarına toprak dokunmuştu.
Parmakları vardı. Avuçları büyüktü. Basiretli ve becerikliydiler.
Çalışkandılar.

EL idiler.

Belki de düşünüyorlardı ve bir amaçları vardı.
Belki de sadece yapıyorlar, üretiyorlar, sunuyorlar ve geçip gidiyorlardı.

Arınıyorlardı.

Beraber olmaktan hoşlanıyorlarduk.
Tokalaşıyor, buluşuyor, oynuyorduk.
El ele tutuşuyor, hep alkışlıyorduk.

Neşeliydiler.

Acıları da vardı. Esaretleri, tebessümleri de vardı.
İfade etmeyi biliyorlardı. Kavgayı, okşamayı, selamlaşmayı ve veda etmeyi biliyorlardı.
Kararlıydılar. El el üstüne değmişti.
Sırları vardı. Kutsaldılar.

Sessizdiler. Bilgeydiler. Sonsuzluğu biliyorlardı çünkü coşkuluydular.

Kıymetli olduklarının farkındaydılar.
Dokunuyorlardı ve hissediyorlardı.

Seviyorlardı, ayrıca adanmışlardı.
Cana, varlığa, öze, aşka adanmışlardı.

Bir de insana..





iris
Torba. 2016