Hızır Kampı
Sekiz saat süren gece yolculuğundan sonra geldiğimiz yerde
bizi bekleyen arabaya bindik.
Önce Zeytinli beldesine vardık. Arkasından iyice daralan
eğri büğrü çakıl taşlı yollardan geçip Mehmet Alan köyüne geldik. Burası
Türkmenlerin yaşadığı bir köy. Daha da dikleşen zor yollara doğru saptık. Şoförümüz
bu karman çorman yolları avucunun içi gibi bilmekle kalmayıp, sanki buralarda
araba kullanmak çok kolaymışçasına bizi kalacağımız yere ulaştırdı.
Kampta bizi ilk olarak sevimli surat bir köpek karşıladı.
Sonradan adını öğrendiğimiz Esmer sanırım en cana yakın olanıydı. Diğer iki
köpekten birinin adı Kara diğerinin ki de Fitan Fili. Fitan fili aslında mavi
kuyruklu bir kertenkele cinsiymiş. Bu dost köpekler, kampın çevresinde yürüyüşe
çıkanlara rehberlik ediyorlar ve her kim olursa olsun mutlaka kampa geri
döndürüyorlar.
Hızır Kampı, vadinin tam içinde, zeytinlikler arasında ve etrafı
çam ağaçlarıyla çevrili. Bütün evler taş veya ağaçtan yapılmış. Hemen yanında
çok güzel, tertemiz berrak suyu olan bir akarsu var. Yer yer de göletler
oluşmuş. Her hücrenize kadar sarmalandığınızı hissediyorsunuz. Ve su atlamanız
için size her an bir davet sunuyor. Ancak su buz gibi soğuk. Hemen atlayıp bir
süre yüzmeniz gerekiyor ancak ondan sonra artık çıkasınız gelmiyor. Sanki sizde
yüzyıllardır bu doğanın bir parçasıymışsınız gibi hissediyorsunuz. Balıklar
hemen çevrenizi sarıyor ve sizden asla ayrılmak istemiyorlar. Boy boy renk renk
yuvarlak taşlar var. Adeta hepsi o yüksek kaya parçalarının çocukları gibi.
Ağaçların dalları hep suların içinde. Suya girince suyla, ağaca çıkınca ağaçla,
otururken taşla, toprakla, esen rüzgârla bütünleşiveriyorsunuz!
Asıl söylemek istediğim, ben burada beklenmedik bir şekilde
bir kaya parçasına âşık oldum. Dalgın dalgın yürürken aniden karşıma çıkıverdi.
Etrafıma bakındım, kimsenin olmadığına emin olunca, usulca gidip o’na sarıldım.
Beni hemen kabul etti. Bende kendimi iyice ona açarak, kollarım, göğsüm,
bacaklarım, tüm bedenimle onu kucakladım. Gün ortası olduğu için güneşin tüm
sıcaklığını bana geçirdi. Gece olsaydı gecenin soğukluğunu vereceğini düşündüm.
Cüssesi inanılmaz büyüktü. Yüzeyi pürüzsüz. Yanağımı dayadım. Kalakaldım.
Sonsuz güven vericiydi. Ara ara başımı kaldırıp onu incelemeğe çalıştım.
Güzelim açık gri renginin arasında sarı çizgileri vardı. Yol yol yıl yıl.
Binlerce yıldır yaşadığını belli eden bir bilge. Tüm bilgeliğini de içime almak
istedim. Yanından zor ayrıldım. Biraz uzaklaşıp baktığımda, pürüzsüz dış
yüzeyine, çizgilerine, heybetine, doğasına tekrar hayran kaldım. Hatta fark
ettim ki; tüm bilgeliğiyle bana yön gösteriyor. Hayata dair.
Genç halini düşündüm. Ancak ve ancak yıllar içinde, sabırla
bir tek su taşa hükmedebiliyor.
İris
Ekim 2011
Torba-Bodrum