30 Eylül 2013 Pazartesi

ZAMAN




Tik tak tik tak .. Bu bir zaman
Akrep ve yelkovan.. Bu da bir zaman
Gün doğdu gün battı..
Aylar mevsimler yıllar
Bazen hızlı, bazen sıkışık, sakin, yavaş, uzun, endişeli, karışık, sıkıcı, boş, saçma..
Gün, bugün, dün, yarın..

Zaman;
              İnsanlar için

Benim zamanım, senin zamanın, diğerleri..
Yetişemem, kaçırdım, hiç zamanım yok, boş ver daha çok var..

Zaman;
             Benim için

Çok uzak, sabırsız, sakin, hüzünlü, sessiz, boş..
Sıkıntılı, panik, gürültülü, karmaşık, sabırsız, yeter artık..
Çok eskidendi, hatırlamıyorum, olaylar, hediyeler, maceralar..

Zaman;
             Hepimiz için

Balık çizimleri, suratlar, yontulmuş tahtalar, mavi mor amber..

En yukarılarda zaman var mı?
Peki ya öteler nasıl?
Rüzgârın olmadığı ülke nerede?
Ya boşluk?
Bize kalan sadece duygular mı?

Hafif esen rüzgâr değişim getirir mi?
Ya rüzgâr çok sert eserse?
Biliyorum ki, kuzeyden gelen kara, yüklü bulutları oynatmağa rüzgârın bile gücü yetmiyor..



iris
Eylül.2013
Torba. Bodrum


13 Eylül 2013 Cuma

BEN






Yokluğun içinde, mutlak boşlukta nasıl kıpırdanmaya başladığımı tam olarak hatırlamıyorum.

Sadece dalgalar halinde akıyordum ve çok büyük zevk alıyordum. Yakınlarımda benimle aynı hislerle dalgalananlar vardı.

Hemencecik birbirimizi bulduk ve beraberce salınmaya başladık.

Son derece gevşek, yumuşak, yavaş yavaş salınan bir bulut oluşturmuştuk. Sevinç içindeydik, adeta oyun oynuyor, dans ediyorduk.


Zaman, yüzyıllar ve yüzyıllar boyu bu şekilde, nereden nereye savrulduğumuzu bilemeden aktı geçti.

Sanırım gittikçe genişliyorduk.

Sınırlarımı bilemediğim zamanın birinde, dikkatimin özellikle bir yöne doğru çekildiğini hissettim.

Beni bu yöne yönelten, müthiş bir arzuyla kendine doğru çeken neydi, şu an hatırlamıyorum.

Sadece tüm gücümü toplayıp oraya doğru akmam gerekiyordu.

Zorlanıyordum.

Yoğunlaşmam gerekiyordu.

 Küçülüyor, ağırlaşıyordum.

Zaman içerisinde sıkışıyor, belirginleşiyordum.

Bu çekim, bu arzu, bu sevgi belki de aşk gittikçe güçleniyordu..


Ben olana, olmak istediğime yaklaştıkça sakinleyip durulacağıma coşkum artıyordu.


Babamın kokusu, annemin kahkahası beni benden alıyordu.


Oooo... çok çok hızlı ilerlemeğe başladık. Adeta bir vortexin içindeyiz. Çok yoğun ve hızlı bir şekilde akıyoruz, dönüyoruz.

Bir birleşme bütünleşme oluyor.

Her şey benim havsalamın dışında gerçekleşiyor ve ben hiç bir şeyi anlamlandıramıyorum.

Küçücük kaldım. Mikroncuk.

Bir hücreyim.

Ve biliyorum ki; şu an evrenin tüm bilgisine sahibim, hatta varoluşun bütün kadim sırrı bende.





Oh.. sonunda yerimi buldum. O yumuşacık, loş ortam. Ne kadar da sıcak ve güvenli ve sevgi dolu.

Anne karnı.

Gerisini sanırım biliyorsunuz. Biyoloji kitapları yazıyor.

Ancak merak ediyorum, beni çeken ne idi?

Renkler, denizin serin sonsuzluğu, gök mavisi, toprak sarısı, zeytin acısı, crimson allizarin, limon asidinin ekşisi, sevgilimin kokusu, kızımın gözleri, eller, sohbetler, yaşam.

Bildiğiniz dünya, bizim hayatımız, sosyetenin yaptırımları, ekonominin iniş ve yükselişleri, politikacıların şaklabanlıkları..

Burda her şey daha ağır ve yoğun, yaşamın içinden, deneyimler, neşeler, hüzünlerim, acı, mutluluk, yollar, hisler, görünenler, ayrılıklar, bilinmezler..


Artık güneş benim alnımdan doğuyor.

Tüm bu yarı küreyi aydınlatırken beni de içine alıyor.

Taa ki yarına kadar.

Dünyanın diğer yarısında ki insanlarına da tek tek dokunuyor, kıtalarının topraklarını
yalıyor, okyanusların en derin noktalarına sızıyor ve tekrar bana doğuyor.


Göz açıp kapayıncaya kadar, bir ömür..






iris

Eylül.2013
Torba. Bodrum