Tüm Evren benim
varlığımı destekliyor.
Dışarıdan içime çektiğim serin nefes, burnumun girinti ve
çıkıntılarında dolaştıktan sonra, nefes borumdan aşağı akciğerlerime iniyor. Orada
şeffaf incecik baloncuklarda kılcal damarlarla buluşup kirli kanı temize dönüştürüyor,
yani karbondioksit ile oksijen yer değiştiriyor. Oksijen kanın içinde
kilometrelerce giderek hücrelerime kadar taşınıyor. Kan hücrelere sadece
oksijeni taşımakla kalmıyor, bedenimin içinde oradan buradan topladığı (yani
daha çok sindirim sisteminden aldığı) gerekli, yararlı maddeleri de hücreme
ulaştırıyor. Kan hücre duvarına ulaşınca; hücre sevinçten çıldırmıyor, çünkü o
sadece işinin gereğini yapacak.
Yüreğimin her atışı, kanın hücre duvarına hafif hafif
yumuşak bir basınç yapmasına neden oluyor. Bu temas sayesinde hücre kanın
içinden kendine en gerekli malzemeleri alıyor ve artık gerekli olmayanları da
iade ediyor.
Bazen, bu aynı hücre sadece benim dozu aşırıya kaçırmam
yüzünden, kanın içinde kendine hiçte iyi gelmeyecek maddelerle de karşılaşabiliyor.
İnanması zor ama hiç şikâyet etmeden, elinden geldiğince bu durumla başa
çıkmaya gayret gösteriyor, ancak bazen de başarılı olamıyor. Hatta
parçalanıyor, dağılıveriyor ve de yok oluyor. Ne mutlu ki bunun etkisi hiç mi
hiç hissedilmiyor çünkü kendisi gibi daha bir sürü hücre var. Zamanında
bölünmüşler, çoğalmışlar zamanında da parçalara ayrılıp yok olmuşlar. Ve bunu
dengeli biçimde hep sürdürmüşler.
Hücrelerin yaptıkları bu kadarla da kalmamış; zamanı gelmiş
yüzbinlercesi birleşmiş, bir organ oluşturmuş. Bazı fonksiyonları
gerçekleştirmek için belli kurallara uymuşlar ve hatta organlar önce organize olmuş
sonra da bir amaç için birlik olup, çalışmaya başlamışlar. Sonuçta sistemler meydana
gelmiş. Hiçbir sistem bir diğerinden bağımsız olmayı düşünmemiş, hatta bir diğerini
destekleyerek yaşamını sürdürmüş..
Mutlu olmuşlar.
Tüm bu yaptıklarını hiç kimseye sormamışlar. Hatta ne
yaptıklarını çok iyi bilerek ve her şeyden de son derece emin olarak yapmışlar.
İşin en güzeli de tüm bu olanlar sadece ve sadece benim var olabilmem için
olmuş. Bana sormadan, bana hissettirmeden…
Mutlu olmuşum.
Olanlar bununla da kalmamış. Hücreler yaptıklarını o kadar
farklı boyutlara taşımışlar ki ben düşünceler bile üretebilir hale gelmişim.
Düşüncelerimi bedenimde başka noktalara ulaştırabiliyor, harekete
geçebiliyorum. İstediğimi yapabiliyorum. Bazen ağlıyor, kederleniyorum, bezende
sevinçten uçuyor dans ediyorum.
Şarkı söyleyebiliyorum, duyuyorum, dinliyorum, ama bazen
fark edebiliyorum, bazen de yuvarlanıp gidiyorum. Anlamak, anlamlandırmak
istiyorum. Biliyorum ki; eninde sonunda kendimi oluşturuyorum hatta kendi
hayatımı oluşturuyorum.
Bunların hepsi aldığım bir nefesle başlıyor ve o bir
hücrenin benim için çalışması ile oluşuyor.
Peki ya verdiğim nefes.. Verdiğim nefes ne oluyor?
Nasıl ki iç dünyam, benim yaşamımı sürdürmem için, bana hiç
sormadan çalışıyorsa, dış dünyam da benim yaşamımı sürdürmem için yine bana hiç
sormadan işleyişini yerine getiriyor.
Hatta keyif alayım diye bana çeşit çeşit yiyecekler sunuyor.
Bununla da kalmayıp güzel değişik manzaralar armağan ediyor. Benim gibi
insanlarla olmama olanak sağlıyor. Kendimi bileyim, hayatımı yaşantımı kurayım
diye hiç durmadan didinip çalışıyor.
Aklım da var.
Daha? Dahası benimle ilgili….
Daha? Dahası bana ait sırlar kitabı…
Uzun lafın kısası;
Evren sadece ve sadece ben nefes aldığım ve verdiğim için
var.
iris
Torba. Mayıs.2014