14 Kasım 2014 Cuma

İnsan Olmak








Küçük dünyanın büyük insanlarıydı onlar..

En büyük taşları, en güçlü makinelerle alıp en yüksek binaları yaptılar.
O binaların en geniş odalarını en pahalı eşyalarla döşeyerek yerleştiler.
En uzak diyarlara en hızlı aletlerle uçtular.
En muazzam bilgileri en çabuk elde ettiler.
En kalabalıklara en baskın yöntemlerle hâkim oldular.
En vahşi ormanların kralıydılar.

Sözleri yoktu ki dinlensinler.
Gözyaşları yoktu ki gülsünler.
Düşleri yoktu ki uykuya dalsınlar.
Hayatları yoktu ki yaşlansınlar.
Aşkları yoktu ki ölsünler.

Büyük dünyaların küçük İnsanıydı o….

Anlayamadılar ki; küçücük zerre bile, bir nefes için, kendini İnsana feda etmek istediğini.
Bilemediler ki; en büyük dünyaların bile tek şarkısıydı bu en küçük İnsan.
İdrak edemediler ki; tüm âlemlerin en büyük arzusuydu İnsan olmak.




iris

Kasım.2014.Ankara





17 Ekim 2014 Cuma









Belki; ''...... erkek deniz,kadın köpük ........sevgi, aşk, işte öyle bi şey ......''  Serap Akyol 




iris
Ekim.2014.Torba


11 Ekim 2014 Cumartesi

YAVAŞ








YAVAŞ


Önce nefesimden başlamayı düşündüm. Havayı, biraz daha uzun sürede içime çekmeyi denedim. Daha derinlere ulaşmak istedim. Hava, ciğerlerime dokunduğu anda biraz bekledim. Kendimi asla ve asla zorlamadım. En güzel, en doğal halimi buldum. Sonra, usulcacık, tüm vücuduma yayılan gevşemeyle birlikte nefesimi geri bıraktım. Bir an, bir boşlukta kalmış gibi genişleyerek huşu içinde bekledim. Ve tekrar yeni bir maceraya atılırcasına taze nefesime yöneldim. Yavaş,  kendiliğinden, sessiz.

Kalp atışlarımda bu tempomu yakaladı. Çıkış ve inişlerim genişledi, yumuşadı. Kanım damarlarımda daha da çok yayıldı, organlarıma ulaştı. Hücrelerime hayli uzun temas edebildi. Buluşmaları, yavaş, sade,  hatta keyifli oldu.

Tenimde bir ürperti, bir serinlik hissettim.


YAVAŞ


Aynısını yemek yememe uyguladım. Canıma, ne yemek istediğini sordum. Yemeğimi hayal ettim. Malzemelerimle buluştum. Tek tek malzemelerimi seyrettim. Elledim, renklerine baktım, kokularını hissettim. Her birinin topraktan başlayan, doğup, büyüyüp, su ile gelişip, serpilme süreçlerini düşündüm. Farklı farklı, çeşit çeşit olmalarına şaşırıp kaldım. Bana gelmelerine, buluşmamıza ve birazdan da tamamen bedenime dâhil olacaklarına teşekkür ettim. Bu kadar farklı renklerin, kokuların, tatların birbirlerini bulması, birbirlerine karışması ve sonunda inanılmaz uyum içinde ortaya müthiş bir lezzet çıkarmaları beni heyecanlandırdı. Buluşmaları aslında çok kolay oldu. En sade, en doğal hallerini ortaya çıkardılar. Kendilerini açtılar, bana sundular. Yeniden yaratıldılar. Adeta bir tören gibi buluştuk, birleştik. Birbirimizi sindirerek yeniden oluştuk.


YAVAŞ


Yürümeye başladım. Taşların dokusunu hissediyorum. Toprağın kokusunu duyuyorum. Yeşil yaprakların arasından mandalinaları görüyorum. Rüzgâr müziği yaparken, ben sokakların hikâyesini dinliyorum. İnsanlara dokunuyorum. Sıcak bir çay içiyorum.


YAVAŞ


Yayılmak gibi. Her şeyi yayılarak yapmak, süzülerek ilerlemek, yavaşça her yerde olmak. İçine almak, sarmak, sarmalanmak; Seni sarmasına izin vermek, içine almasına bırakmak. Teslim olmak.


YAVAŞ


Dolmak. Taşmak. Yaratmak.





iris
Ekim.2014.Torba





30 Eylül 2014 Salı

VEDA









Önce uzaktan kokusu
                                     geldi
Sonra tüm çevremi
                                    kapladı

Ve

Nefesime yerleşti

Nefesimden vücuduma yayıldı

Hücrelerime

Dokularıma

Organlarıma

Sistemime hâkim oldu


HÜZÜN


Beni ele geçirdi

Bedenim hüzünden kaskatı

Mezarım hüzünden kazılı


Toprağa karışmak çok kolay

Hüzne karışmak çok zor


Üstümde ki ölü toprağım hüzün




iris

Eylül.2014



18 Eylül 2014 Perşembe

Ellerim



Ellerim



Ellerime bakıyorum.
Boğumlu, damarlı, kırışıklı, çatlaklı. Güçlü olsunlar istiyorum, hem de iri, hem de kocaman.
Ellerim bileklerimden kollarımdan bedenime bağlanıyor. Ayaklarla bacaklarla birleşiyor.
Bedenimin tümünü kullanarak, bütün ağırlığımla çamur yoğurmayı seviyorum.
Çamur benim dostum. Çamur benim bedenim.
İkimizde de biraz su biraz toprak. Birbirimizden kaç ölçü farklıyız? Onun sadece elleri mi yok? Ya peki, Benim ellerim ne kadar bana ait?

Ben ellerime bakıyorum. Belki de, ben ellerimden bakıyorum.
Hayata ellerimle dokunuyorum. Ellerimle ulaşıyorum, hissediyorum, özlüyorum, kavuşuyorum, seviyorum, oluyorum…

Çamuru ellerimin içine alıyorum, avucumda hissediyorum ve yoğuruyorum. Yoğruluyoruz. Ellerime bakıyorum. Parmaklarımın içine, boğumlarına. Çizgilerime, tırnaklarımın içi iyice kille dolmuş. Çatlaklarım iyice belirgin hale gelmiş. Yüzüm toprağa karışıyor. Kokusu tadı içime doluyor. Kim nerede başlıyor, kim kimde bitiyor. Sınır var mı? Birbirimizi dönüştürüp yeniden yaratıyoruz.
Karışmak, yoğrulmak, dönmek, ezilmek, parçalara bölünüp, kopmak, ayrılmak, uzaklaşmak ve yeniden birleşmek. İncelmek ezilmek, yığılmak, bükülmek, düzenlenmek, bitirmek istiyorum. Tamamlanmak. Bütünlenmek.

Parmak darbelerimle okşayarak oynaşmak, sevmek, sıvazlamak, iz bırakmak istiyorum. Birbirimizi birbirimize kattıkça çoğalmak, bütünleşmek istiyorum. Form kazanmak istiyorum. Beklide ikimizin de amacı bu.. Birlikte ve ayrı ayrı oluşmak, oluşturmak ve olmak istiyoruz.

Birbirimize fısıldıyoruz. Yok yok, konuşuyoruz. Arada susuyoruz. Bazen sohbet ediyoruz. Galiba daha çok kavga ediyoruz. Hatta bayağı sık kavga ediyoruz. Çok dik başlı oluyor, istediğim yola gitmiyor, asi, bazen beni sıkıyor, çoğu zamansa şaşırtıyor. Ürperdiğim bile oluyor. Sonunda,  sonuçta mutabık kalıyoruz. Mecburen. Sırlar açığa çıkıyor, giz kalmıyor. O beni ortaya çıkartıyor, ben onu hayata katıyorum. Hiçbir şeye yabancı değiliz. İkimizin de hedefi aynı. Ortaya çıkmak, yaşama dahil olmak, var olanı sunmak. Hakikati biraz olsun fark edebilmek. Bilinmeyene yaklaşmak, sırrı bilmek, gizemle tanış olmak. Bilinmek, açığa çıkmak, görünmek. Kendinden kendine. Aşikâr olmak. Aşka geçmek. Coşmak.


Yaşam nerede başlıyor. Sınırlar nerede bitiyor. Bilemiyoruz.




iris.

Torba eylül 2014 

7 Temmuz 2014 Pazartesi

7.7.2014





Taştan yontulmuşlar
Aynı babanın çocukları onlar
Toprağa yerleştirilmişler
Suyu alabilsinler diye
Canları nefes

Bu gün 7.7.2014

Ayak parmaklarını yararaktan ilerliyorlar
Kollarını açaraktan koşuyorlar
Uçmayı umabilirler mi?
Belki çaprazda buluşurlar

Bugün 7.7.2014

Tepetaklak olmadan yürümek varsa
Eğilip, burkulmadan
Yol açalım özgürlüğe..

Ufukta tan kızıllığı, yeryüzünde derin mavi





iris

Torba. Bodrum

27 Mayıs 2014 Salı

EVREN DESTEKLİYOR

Tüm Evren benim varlığımı destekliyor.


Dışarıdan içime çektiğim serin nefes, burnumun girinti ve çıkıntılarında dolaştıktan sonra, nefes borumdan aşağı akciğerlerime iniyor. Orada şeffaf incecik baloncuklarda kılcal damarlarla buluşup kirli kanı temize dönüştürüyor, yani karbondioksit ile oksijen yer değiştiriyor. Oksijen kanın içinde kilometrelerce giderek hücrelerime kadar taşınıyor. Kan hücrelere sadece oksijeni taşımakla kalmıyor, bedenimin içinde oradan buradan topladığı (yani daha çok sindirim sisteminden aldığı) gerekli, yararlı maddeleri de hücreme ulaştırıyor. Kan hücre duvarına ulaşınca; hücre sevinçten çıldırmıyor, çünkü o sadece işinin gereğini yapacak.

Yüreğimin her atışı, kanın hücre duvarına hafif hafif yumuşak bir basınç yapmasına neden oluyor. Bu temas sayesinde hücre kanın içinden kendine en gerekli malzemeleri alıyor ve artık gerekli olmayanları da iade ediyor.

Bazen, bu aynı hücre sadece benim dozu aşırıya kaçırmam yüzünden, kanın içinde kendine hiçte iyi gelmeyecek maddelerle de karşılaşabiliyor. İnanması zor ama hiç şikâyet etmeden, elinden geldiğince bu durumla başa çıkmaya gayret gösteriyor, ancak bazen de başarılı olamıyor. Hatta parçalanıyor, dağılıveriyor ve de yok oluyor. Ne mutlu ki bunun etkisi hiç mi hiç hissedilmiyor çünkü kendisi gibi daha bir sürü hücre var. Zamanında bölünmüşler, çoğalmışlar zamanında da parçalara ayrılıp yok olmuşlar. Ve bunu dengeli biçimde hep sürdürmüşler.

Hücrelerin yaptıkları bu kadarla da kalmamış; zamanı gelmiş yüzbinlercesi birleşmiş, bir organ oluşturmuş. Bazı fonksiyonları gerçekleştirmek için belli kurallara uymuşlar ve hatta organlar önce organize olmuş sonra da bir amaç için birlik olup, çalışmaya başlamışlar. Sonuçta sistemler meydana gelmiş. Hiçbir sistem bir diğerinden bağımsız olmayı düşünmemiş, hatta bir diğerini destekleyerek yaşamını sürdürmüş..

Mutlu olmuşlar.

Tüm bu yaptıklarını hiç kimseye sormamışlar. Hatta ne yaptıklarını çok iyi bilerek ve her şeyden de son derece emin olarak yapmışlar. İşin en güzeli de tüm bu olanlar sadece ve sadece benim var olabilmem için olmuş. Bana sormadan, bana hissettirmeden…

Mutlu olmuşum.

Olanlar bununla da kalmamış. Hücreler yaptıklarını o kadar farklı boyutlara taşımışlar ki ben düşünceler bile üretebilir hale gelmişim. Düşüncelerimi bedenimde başka noktalara ulaştırabiliyor, harekete geçebiliyorum. İstediğimi yapabiliyorum. Bazen ağlıyor, kederleniyorum, bezende sevinçten uçuyor dans ediyorum.

Şarkı söyleyebiliyorum, duyuyorum, dinliyorum, ama bazen fark edebiliyorum, bazen de yuvarlanıp gidiyorum. Anlamak, anlamlandırmak istiyorum. Biliyorum ki; eninde sonunda kendimi oluşturuyorum hatta kendi hayatımı oluşturuyorum.

Bunların hepsi aldığım bir nefesle başlıyor ve o bir hücrenin benim için çalışması ile oluşuyor.  Peki ya verdiğim nefes.. Verdiğim nefes ne oluyor?

Nasıl ki iç dünyam, benim yaşamımı sürdürmem için, bana hiç sormadan çalışıyorsa, dış dünyam da benim yaşamımı sürdürmem için yine bana hiç sormadan işleyişini yerine getiriyor.

Hatta keyif alayım diye bana çeşit çeşit yiyecekler sunuyor. Bununla da kalmayıp güzel değişik manzaralar armağan ediyor. Benim gibi insanlarla olmama olanak sağlıyor. Kendimi bileyim, hayatımı yaşantımı kurayım diye hiç durmadan didinip çalışıyor.

Aklım da var.

Daha? Dahası benimle ilgili….

Daha? Dahası bana ait sırlar kitabı…

Uzun lafın kısası;
Evren sadece ve sadece ben nefes aldığım ve verdiğim için var.



iris

Torba. Mayıs.2014

4 Nisan 2014 Cuma

MABET





Bereketin,  bulunduğum bu yerlerden olduğunu bilememişim.
Yıllardır hayalini kurduğumun, şu andan ibaret olduğunu anlayamamışım.
Meğer benim mabedim tam da burasıymış. Belki de burası büyülü bir yer. Belki de tam tersine, o kadar olağan doğal kendi halinde bir yer ki, sadece esintisi bile bizim en derindeki alanımıza temas edebilmemiz için yeterli olabiliyor. Etraf sakin, şaşırtıcı, biraz heyecanlı ve sevinçli, olabildiğine yaratıcı.
Şu an fark edebildim ki, o ihtişamıyla davetkâr, ancak biraz hantal Mabet kapısı tam da önümde. Eski oymalı bu kapı tahtadan, güçlü demir menteşelerle tutunuyor.
Arkamda çakıl taşlarıyla alabildiğine uzanan deniz var. Önümde Mabedin heyula kapısı aralık. Eşik sanki çok tanıdık. İçeriden derinlerden yoğun bir ışık huzmesi süzülüyor ve beni kendine alıyor.
Kat kat basamaklar taşlarla döşeli. Bunlar, yüzyılların en sert doğa olaylarına meydan okumuş bilge kayrak taşları. Basamaklar çok geniş oldukça ferah bu alana çıkıyor. Mabedin kubbesi olmalı diye düşünüyorsun ama buranın üstü tamamen açık sonsuz gök kubbe ile örtülmüş, tüm evren üstünde, ileride okyanusla birleşiyor ve de ufukla. Bu mabette ibadet etmeye gerek bile yok, zaten her taraf aşk.
Mabedin içerisi şu anda boş, ama birazdan çeşit çeşit insanlarla doluyor. Değişik simalar, farklı hayatlar, bilinmedik düşler, tanıdıklar, tanımadıklar, gizemler, belki de dostlar.
İlerde zeytin ağaçları var. Kadim. Her biri ayrı ayrı değerli, ışıltılı, yeşil, koyu siyah zeytinlerle dolu. Yıllarını üstünde taşıyor ve tabi ki seni sana hatırlatıyor. Bastığın yerlerde taşlar kâh soğuk kâh nemli güneşin ulaşabildiği yerler de ise sıcak. Ayaklarının altındaki zemin temasından sana destek veriyor ve varlığına sonsuz güven katıyor. Mor erguvanlar, pembe begonviller ise yaşamının sevinci.
Kargalar kelebekler yılanlar yunuslar sen fark etmesen bile seni izliyorlar. İçerde bir yerler de ise, sen dâhil kimselerin bilmediği bir hazine gizli belki de bu senin kendi hazinen.
Sana ise bu sırrı bulmak ve bilmek kalıyor. Mutlaka ki anlamak daha çok da anlamlandırmak.



iris
İstanbul. Mart.2014



Bilinsin İstedim





Söz ederken tüm yazılarımda
Mis kokulu çiçeklerden
Cıvıl cıvıl kuşlardan
Meltem rüzgârlardan
Balıklı denizlerden

             Bilinsin istedim

Bütün hepsinin arkasında
Satır aralarında
Paragraf sonlarında

İçimi yakan
Beni buran
Kıvrandıran
Sivri keskin acı
             Bir hüzün var
Ve ayrıca;
Çok derin
Dipsiz
Acımasız
             Bir korku var

             Bilinsin istedim

Yumuşak uysal ağırbaşlı sakin
Belki biraz munis görüntümün altında
Çokça haşin çokça sabırsız
Bir öfke var

                Bilinsin istedim

Eskiden çok daha kolay akan gözyaşlarımın
Artık beni zorladığı

Saklayamadığım kırgınlıklarım
Beni benden ötelere fırlatan kaygılarım
Baş edemediklerim

Bilinsin istedim



iris
Ankara. Aralık 2013