16 Kasım 2011 Çarşamba

Kendimle İlgili












Yıllar boyu hep kendimle uğraştım. Kitap okudum. Bilginin peşinden gittim. Sanata doğru koştum. Yeni olana ilgi duydum.
Bana kapı aralayacak, yol gösterecek, beni aydınlığa götürecek, ufkumu açacak insanlarla konuştum. Kendi konusunda bilgili ve de zeki insanlar ayrıca ilgimi çekti. Hele bir de yetenekleri olan insanları hiç kaçırmamağa çalıştım.

Bedenime özen gösterdim. Spor yaptım. Yüzdüm, yürüdüm, kaydım ve de yoga… Yediklerime az çok dikkat ettim.

Sevinç duyduğum, kahkaha attığım, heyecanlandığım anları kaçırmamağa çalıştım. Hatta o anlara müthiş saygı duydum.

Dostlarımdan, doğadan, doğal olandan kopmamağa özen gösterdim. Çevre değişikliği, bulunduğum ortamı değiştirmek hep hoşuma gitti.

Mesleğimi yaparken bilgimi kullanmak, hastalarıma özenle yaklaşmak, el becerimi sergilemek onurumu okşadı. Resim ve heykel yapmakla kalmayıp el mahareti isteyen her ne yapılabilirse, hepsine merak saldım. Ve yapmağa gayret ettim. Şarkı söylemek çok isterdim. Ancak sesimden hoşnut kalmak pek mümkün değil. Şimdide yazı yazmak hoşuma gidiyor.

Her kez benim yaptığım gibi kendinle uğraşıyor mu bilmiyorum? Bedenimi hizalamaktan tut da, düşüncelerimin farkına varmağa çalışmak, hislerimin beni ne şekilde, nereye yönlendirdiğini anlamağa çabalamak. Üstüme yapışmış alışkanlıklarımı kırıp, onlardan kurtulmağa çalışmak. Kırıcı veya ters olduğuna inandığım davranış kalıplarımı kaldırmağa uğraşmak. Yeniye bakmak. Yeni olanı içime almak, bedenime sindirmek, üstüme uydurmak. Yaşam koşullarından dolayı edindiğim, üstüme yapışan kabuklardan, maskelerden kurtulmak. Kabuk, kabuk soyulmak, soyunmak. İçime, içime ilerlemek. Hatta dibime düşmek. Araştırmak. İlerlemek, bazen geri düşmek, korkmak, heyecan duymak, kızmak, üzülmek, sevinmek, kaymak, toparlanmak…

Bütün bunlar neden diye düşününce de tek bir cevap geliyor aklıma; ne kadar kendim olursam, ne kadar kendime, aslıma, özüme dönebilirsem, o kadar sade ve geçirgen olabilirim. Bir o kadar da açık.

Gerçek yaratıcılığın ve gerçek sevginin de sadece ve sadece bu alanda bulunabileceğine inanıyorum. Özgür olmanın da ancak bu şekilde gerçekleşebileceğini düşünüyorum.


iris

Kasım 2011

Torba_Bodrum




2 Kasım 2011 Çarşamba

Resim


Resim



Önce içimde bir duyguya bir ok saplanıyor.

Sonra gözüm gidip bir yerlere yapışıyor.

Ve aklım bir düşünceye kalıyor.

Hepsi beraber, hep birlikte, bir o yana, bir bu yana devrilip, devinip duruyorlar.

Uyku tutmayan huzursuz düşünceler gibi.

İflah olmayan huysuz duygular gibi.

Büyüyorlar, irileşiyorlar, şişiyorlar, birbirlerine giriyorlar, baş edilemez bir hal alıyorlar.

İşte şimdi;

Çizgi gerekli

Renk

Baskın renkler, yumuşak renkler, uyumluyumsuz, kalınince çizgi, uzayan, karışan, sert yumuşak, eğri, belki, araştıran, hiç bitmeyen...

Akıyor, sıçrıyor, karışıyor, siliyor, boyuyor, geçip gidiyor, gidiyor mu?

Neler oluyor? Yoksa oluyor mu?

Biraz sıkıntı, az fazla sancı, daha da imkânsız

 Ağır, kayıp

 Çabucak

 Bir fırça darbesi, güzel bir ışık huzmesi, bir parıltı...

Doymamış renkler, eksik, olgunlaşmamış yerler, bitmemiş alanlar

Yarım kalan

Çözümlenemeyecek, tamamlanmamış bölgeler

Ben gibi,

Alıp götüren hayaller, masal, huzur.

Olabilir bölümler,

Beğenilen güzeller,

Rahatsız eden duygular,

Bir bütün...

Bitti. Bitti mi?



Belki bir tarih

Zor atılan bir imza



iris

Ekim.2011

Torba-Bodrum