17 Kasım 2019 Pazar

sanat ve belki


 Mas Akademi

 

Sanat ve Belki

Sanat işlerinin içinde bulunmak, biliyorum ki öncelikle benim duygularımı harekete geçiyor. Bu öyle bir serüven ki beni her zaman çok heyecanlandırıyor. Arzularımdan öte tutkularımı yaşatıyor. Ve kaçınılmaz olarak hayatla ve kendimle buluşturuyor.

Beni adeta kaosdan kozmosa, kozmosdan da kaosa sürükleyip duruyor. Bir oluş bir bozuluş, belirsizlikler ve belkiler içerisin de yoğurup duruyor.

İçimde oluşan basınç dışarıda ki ile buluşuyor, genelde kavga bazen uyum ile sınırlarımı zorluyor ve beni değişim dönüşüm mücadelesinin içine bırakıveriyor.

Bu serüven sezgiler iç görüler rüyalar hayaller kâbuslar güdüler belirsizlikler ve belkiler ile birlikte sürüp gidiyor.

Cesaretle aşılabileceğini düşünüyorum. Benim belkilerimin içinde de bol miktarda da yakarışlarım bulunuyor.

 

 

İris.

Kasım 2019. Bodrum

 

sanat yapar gibi




SANAT YAPAR GİBİ

 

Hep düşünüyorum da; insan neden sanat yapmak için bu denli güçlü bir istek duyar. Sanatla uğraşmak adına içten gelen karşı konulamaz duygularımız var. Sanki Yaşama tüm varlığımızla sarılmamıza neden olan, pençelerimizle, tırnaklarımızla, tüm bedenimizle hayatımızı oluşturmamız için bastırılamaz bir tutku. Elimizdeki tek olanaktan yani kendimizden kendimizi yaratmamıza yol veren,  kendi hayatımızı kurgulamamızı zorunlu kılan ve hiç bitmeyecek bir mücadele.

Özgür olmak adına..

Aşkı hissetmek adına..

Ve Kaostan düzeni yaratır gibi..

Yaratıcılığı içimizden söküp alır gibi..

Buluşmanın çatışmanın düzenin gerçek sebebi gibi..

Sanat yapar gibi..

En yakınım kendimle buluşmak, kendimi bulmak, kendimi hep yeniden oluşturmak, yapmak bozmak, geliştirmek genişletmek, derinleştirmek bazen de yakıp yıkıp darma duman etmek biteviye devinilen bir mücadele;

İçinde olduğum ve bir saniye sonrasını bilemediğim andan yeni anı yaratmak..

Hayatı yaşadım demek, hayatımı yaşıyorum demek..

Kendimi buldum, kendimi biliyorum demek..

Buluşmaya bir mana yüklemek için..

Kendimi yeniden yaratmak, hayatımı yeniden oluşturmak için..

Oyun oynar gibi, dans eder gibi, duygularımla hareket kazanan, içine aklımın, zekâmın, sezgilerimin sonuçta kavrayışlarımın yani tecrübelerimin girdiği kaçınılmaz bir sürecin içinde devinimek. Biliyorum ki; Gücümüz yaratıcılığımızda saklı. Cesaretimiz ise niyetlerimizde. Tutku sevgimizle, Zaman dikkatimizle geliyor. Aklımız duygularımızla bütünleniyor.

Sanat yapar gibi..

Resim çizer gibi..

Heykel oluşturur gibi..

Kitap yazar gibi..

Şiir okur gibi..

Çocuklarını büyütür gibi..

Yollar yürür gibi..

Türkü çağırır gibi..

Dostluklar edinir gibi..

Evini inşa eder gibi..

Topraktan ağaç yetiştirir gibi..

Metalden uçak yapar gibi..

Senfoniye notaları seçer gibi..

Resme mor ve yeşili yerleştirir gibi..

Kendine sağlam, sakin, sevecen, neşeli, tutkulu yapar gibi..

Bilen, kaygılı, hüzünlü, âşık, erdemli, hassas yapıştırır gibi..

Yağmurdan gök kuşağı çıkartır gibi..

Kara delikten güneş sistemi kurar gibi..

Kor ateşte yanar gibi..

Endişede huzur bulur gibi..

Sever gibi..

Göz bebeğinin karasına düşer gibi..

Zamandan uçar gibi..

Bilinmezlerde yüzer gibi..

Ben den çıkar gibi..

Zirvelere konar gibi..

Sanat yapar gibi..

 

 

 

İris

Bodrum. Nisan 2019

 

annem




Anne

 

 

Annemi ne kadar biliyorum ki?

Ya kendimi..

Bu sadece kadın olmakla mı ilgili?

Annelik iksiri; içimize nereden gelip yerleştiğini bilmediğimiz o güç.

Hem güdülerle birlikte hareket edip, hem de en içten en derinden gelip, bizi harekete geçiren dürtü.

Yaşam enerjisi de diyebilir miyiz.

Belki de tüm evrenin bilinci.

Bütün niyetlerimiz, hayallerimiz, özgür irademiz ve sonunda kaderimiz.

Engin ve kapsayıcı.

Farkında olarak veya bilmeden.

Yaratıcılık; elimizde olanları yoğurup yepyeni bir şey ortaya çıkartmak ya da ( evvel zaman içinde olduğu gibi) bir şeyleri yoktan var etmek.

Yücelik; bize mi ait yoksa her şeye yani ötelere mi ait.

Gözümün görmediği ancak içimin bildiği sonsuzluk sadece bana ait olabilir mi..

Sevgi olmadan yaşam sürebilir mi veya insan kendini gerçekleştire bilir mi..

 

                                                                        *     *      *

 

Annemin öleceğini artık biliyordum. Rüyalarım bile bana bu durumu söylüyor hatta yön gösteriyordu. Evinden ayırırken, geri dönmeyeceğinden emindim. Onun adına içimden sessizce evinle vedalaştım. 50 yıllık evimizdi. Dana’yı kaybedeceğim günler çok çok yaklaşmıştı. Annem, sürekli olarak  ‘’hadi gidelim’’ diyordu, nereye gitmek istediğini biliyor muydu anlayamıyorduk.” Eve” gitmek istediğini söylüyordu ancak artık hiçbir yer onun evi değildi. Her yönüyle, aklımın yettiği kadar bu duruma kendimi alıştırmak için; annesizliğe, bu eksikliğe, bu en doğal ölüme adapte olabilmek için akıl ve mantık mekanizmamı en son yakıtına kadar kullanıyordum. Başarabiliyor muydum… Zor. O gün geldi çattı. Sürekli konuşuyorduk.  Sabahlara kadar doğru eğri her türlü her yerden her şeyden konuşuyorduk. Ötelerden bahsediyordu. Ev’den baba’dan gitmek istediğinden söz ediyordu. Bilinci bizim bildiğimiz manada bir bilinç değildi. Uzun bir zamandır Alzheimer ile birlikte yaşıyordu. İyiydi, tatlıydı, çocuktu, onun için sorun yoktu. Bu onun için boğuşmak değildi, o artık böyleydi boğuşan biri varsa o da biz olabilirdik. Artık bizde boğuşmuyorduk. Hep beraber bu yaşamın içindeydik. Hatta çok güldüğümüz eğlendiğimiz anlar bile oluyordu. Ne vardı ki; biz çocuklar gibi şendik. Son yaklaşırken sohbetimizi iyice ilerlettik, ötelere en uzaklara gittik, sırlarımızı paylaştık, eskileri yâd ettik, güzellikleri söze döktük ve sonunda da helalleştik. Birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi söyledik. Kucaklaştık. Öpüştük. Gözlerimizi yumduk. O ebediyete yürüdü. Ben dünyaya yürüdüm. Dünyaya dönmem, zamana gelmem epey vaktimi aldı. Kâh dostlarla birlikte, kâh yapayalnız, kâh en yakınım canımın da ötesindekilerle birlikte bu acıyı bu hüznü sık sık yaşadım. Güldüm, ağladım, yürüdüm, yüzdüm, boyadım, yazdım, çizdim, kaldım, diz çöktüm ama zorlandım. Yüceldim ve acziyeti yaşadım. Eksikliği, bitmişliği bildim. Her şeyimi yitirdiğimi sandım. Böyle düşünmedim, böyle hissettim. Sanki tüm yetilerimi kaybetmiştim. Annemden bana gelen akan aktarılan tüm yetilerim bitmişti. Adeta gömmüştüm. Artık yaratamazdım, sanatla uğraşmak, yeni bir şeyler yapmak, neşelenmek, koşmak, oynamak, yemek pişirmek benden de gitmişti. Artık beni kollayan, koruyan, sığındığım, güvendiğim mecralar yok olmuştu. Canım sıkıldığında, konuşmak istemediğimde, kaçmak, saklanmak istediğimde kime nereye gidecektim. En lezzetli yemekleri ben nasıl yapabilirdim ki. Mis kokulu çarşaflarım bile yoktu. Belki de artık hiç hastalanamayacaktım. Bütünlenmek bu mu demekti, yokluğunu bilerek yine de tam olmak. Olmaya çalışmak.

Sonra zaman durdu. Emaneti yaradana sunduk. Toprakla örtündük, yağmurla sulandık, mavi yaseminlerle bezendik ama hiçbir şeyi saklayıp gizleyemedik. Solduk, yeşerdik, örtündük, soyunduk, yaşadık. Hepsi bizdik.

 Sevdik.

Biraz düştük, biraz düşkünleştik, biraz düşündük.

Kadın dedik.

Kadın.

Kadın yaratır. Kadın her şeyi içine alır, büyür, bütünler. Kadın doğurur. Kadın sevgidir. Kadın yakar, yıkar, dağıtır, yeri gelir yok eder. Uçar. Kadın kokudur. Koşulsuzdur.  Korur, kollar. Korkudur. Güvendir. Kaplar. İnandır. İmandır. Özdür, özlüdür, özüdür, bizdir, birdir. Sevgi, sabır, şefkattir. Yumuşaktır, yayar, kapsar. Kabuldür.

Kadın.

Kadındır.

Güneş.

Güneşin üstüme doğmadığı, beni aydınlatmadığı ola ki beni sarıp sarmalayıp yaşatmadığı, ısıtmadığı bir ülke düşünemiyorum!

Yazı.

Artık bunları da yazabiliyorum ya ……

 

Aradan üç yıl geçti. Kuş gibi koskoca üç yıl. Bu yazıya ilk defa bakıyorum. Hayat gözyaşları ile daha güzel.

Söz bitmiyor, anne.

Anne.

MAGNA MATER

 

Hepimiz anneyiz, sonsuzluk evreninden gelip oluk oluk içimize akıp, nesilden nesile koşan hatta genlerimizin en ücra köşelerine kadar işleyen kazınan bilgelikle koşulsuz anneleriz.

 

Hayat veren. Yaratan. Yaşam gücü. Doğuran, doğurtan. Bereket bolluk besleyen büyüten. Besleten. Koruyan. Koşulsuz. Güven. Kapsayan. Af. Adayan. Şefkat. Sabır. Sevgi. Anne.

 

Anne.
Annem.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

iris.

2015-2018 Bodrum