29 Şubat 2012 Çarşamba

ASMA




_ Kesinlikle bu üzümlerden burada olmaz. Çünkü yetişmez.

_ Şunlardan?

_Ondan da olmaz. Asla ve asla yetişmez.

_ Ama biz bu üzümden dikmiştik, az bir su veriyorduk, hoop büyümüştü. Tabii Ankara’da..

_ Orası başka burası başka. Buraların toprağı, havası, suyu asmaya uygun değil. Ancak, şu dağı aşar, 70 km kadar daha gider dağın arkasında ki ovaya ulaşırsan, adı Kara Ova dır. Off offf... Orada ne güzel asmalar yetiştirebilirsin, ne kadar nefis üzümler alabilirsin.

_ Peki.. İri pembe domateslerden yetiştirmek istiyorum. Yanında büyük yapraklı, mis kokulu fesleğenler ekeyim.

_ Pembe domatesler de buraların toprağına pek gelmez. Ama reyhan, fesleğen, adaçayı, nane istemediğin kadar yetiştirebilirsin. Sopasını daldırıver toprağa hemencecik orada oluverir. Bol bereketli yağmurları da yedimiydi istemediğin kadar olurlar. Defne, biberiye, ıtır, kekik daha bir dolu kokulu nevale hep buralarda yetişir. Bin derde deva otlar da her yerden fışkırır. Isırgan, ebe gümeci, turp otu, cibez, arapsaçı, radika. Dağ taş da zeytin ağaçları ile kaplıdır. Erken zeytin, kırma zeytin, çizik zeytin, yeşil, siyah, alacalı, küçük, iri çeşit çeşit ne kadar istersen, zeytinyağı da bol. Doldur üstüne kekiği, al sıcacık ekmeğini, ban ban ye. Limon da sıkabilirsin. Limonlar, narenciyeler, turunç, portakal, mandalina da her cinsiyle istemediğin kadar bol bulunur..
Bizim buralarda bunlardan da var. Bin bereketli nar, milyon çekirdek ballı incir, sarı tüylü ayva.  Buraların iklim koşulları bunlara izin veriyor. Bitkileri de en kokulu ve en dayanıklı cinsten. Sarısabır, begonvil, zakkum.
Hem buralarda taş evlerde oturulur. Sobalarda odun yakılır. Su sarnıçlarda biriktirilir. Çok soğuklarda, şiddetli esen rüzgâr fırtınalarında hiç evlerden çıkılmaz. Güneş açtığı zamanlarda da hep dışarıda yaşanır.

Her yöre de olduğu gibi buraların da iklimi farklı, toprağı, suyu farklı, havası farklı ve de insanı farklı.

Renkler farklı, ilişkiler farklı, düşünceler farklı, insanlar farklı, yaşam farklı çünkü hayat her yerde farklı.





iris

Kasım 2012 Torba
Şubat 2012 İstanbul

26 Şubat 2012 Pazar

Kavga



Bir tarafta hiçbir şeyi umursamadan tüm gücüyle sürüp giden hayat, diğer tarafta bizlerin düşünceleriyle yarattığı tüm gücüyle sürüp gitmek isteyen hayat. İşte kavga buradan başlıyor.

Onbinlerce düşünce, değişik insan, yaratım, güç ve çelişkiler, kavgalar, çıkmazlar, ıstıraplar, açmazlar… Aynı anda hem güneş, hem fırtına, hem sıcak, hem kar… Olması mümkün değil. Hepimizin bir anda gülmesi, hepimizin bir anda mutlu olması veya acı çekmesi, doğması veya nefes vermesi mümkün değil. Çok faktörlü, çok olasılıklı, değişken ve zaman içinde, zamanla akıp geçen bir dünya da yaşıyoruz.

Olanı, beynimizin doğası çerçevesinde anlamağa çalışıyoruz. Bedenimizle hissetmeğe çabalıyoruz. Biraz daha fark etmek, anlamak, anlamlandırmak, ayırt etmek istiyoruz. Bunun için belki de çabalıyoruz, çok çalışıyoruz. Bazen de ipin ucunu kaçırıyoruz, dolup taşıyoruz. Hırpalanıyoruz. Her gördüğümüzü her öğrendiğimizi belleyip, onları evirip çevirip, yeni, yeni şekillere, fikirlere sokup, ezberleyip bir güzel giyiniyoruz. Hatta giydiriyoruz. Sonra hepsini yarına taşıyor, dünü yarına mal ediyoruz. Gelecek endişesinden de bir türlü kurtulup huzur bulamıyoruz. Belki de haddimizi bilmiyoruz ve eziliyoruz.

Doğa nasıl yapıyor? Kendi kanunları var. Bütünlüğü içinde yaşayıp gidiyor. Yani olanı oluyor. Kışsa kış, soğuksa soğuk, kar, rüzgâr, fırtına gidiyor. Isınıyorsa ısınıyor, yeşeriyor, doğuyor, büyüyor, soluyor, ölüyor. Sadece oluyor. Yol yürünüyor zaman geçiyor.

Hepimiz tam tamına bu hayatın içindeyiz. Bizim ne olduğumuz ve ne yaşadığımız hayatın umurunda değil. O olması gerektiği gibi. Doğal yaşamın içinde uyumla yaşamak ve medeniyetin vazgeçilemez nimetleriyle olurken dengeyi kaçırmamak. Kavga etmemeği becermek…




iris

Aralık.2011 Torba
Şubat.2012 İstanbul