5 Nisan 2012 Perşembe

Bir Bağ



Bilmediğimiz bir sonsuzluktan, bir hiçlikten geliyor, anne ve babamızın tam bile değil yarımşar hücrelerini alarak, annemizin rahmine tutunuveriyoruz. Burası bizim için en güzel, en güvenli, en sıcak, en besleyici dolayısıyla da en huzurlu ortam. Böyle olunca da buradan hiç mi hiç ayrılmak istemiyoruz. Ancak zamanı gelince doğuyoruz ve göbek bağımızı kesiyorlar.

İlk ayrılık.

Anne kollarını, anne kucağını, anne memesini kendimizden ayrı algılayamıyoruz. Annemizin gözlerinin taa içine, en derinlerine bakarak var olmak istiyoruz. Kucağından, memesinden, gözlerinden hiç ayrılamıyoruz. Bağları koparmayı arzu etmiyor, ayrı olduğumuzu bilmek istemiyoruz.

Ve bunu hep sürdürüyoruz. Gözlerle bağ kuruyoruz, ellerle bağlanıyoruz, kollarla kucaklaşıp, hiç ayrılmak istemiyoruz. Uzaklaşırsak kendimizi kaybolmuş hissediyoruz. Bağları sıkıştırmazsak kopmuş zannediyoruz. Değil görmezsek, düşünmezsek bile, yok olduk sanıyoruz. Evimize, ailemize, toprağımıza kök salmak istiyoruz. Mümkünse kıpırdamamak, hep aynı pencereden bakmak istiyoruz. Daralmak, ufalmak, tekrar bir cenin olarak anne karnına, o en güzel yere dönmek istiyoruz.

Hayat hareketli, yaşıyor ve sürekli değişiyor. Kendine göre kuralları ve kanunları var. Bir an öncesi, bir an sonrasına benzemiyor. Bir sürü canlı barındırıyor. İnsanların hepsi birbirinden farklı, yaşantıları çeşit, çeşit.  Ayrıca hayat akarken hiç de bize ne yapması gerektiğini sormuyor, hatta aldırmıyor bile. Esmek isterse esiyor, gürlemek isterse gürlüyor, akıyor, taşıyor, yakıp, yıkabiliyor. Bazen de inanılmaz zevklerle, güzelliklerle geliyor, âşık oluyoruz. Sevginin doruklarına çıkıyor, beklenmedik bir anda da bir sakinlik bir huzur içinde kayboluyoruz. Akıyor, coşuyor, uçuyor, düşüyor, oluyor veya olamıyoruz.

Hem sonuna kadar bir şeylere bağlanmak istemek, hem de sonsuz özgür olmak istemek çok zor. Hangisine daha yatkınız bilebilmek imkânsız. Çünkü insanoğluyuz. Korkuyoruz, endişeleniyoruz, küçülüyoruz ve güvensiz hissediyoruz. Büyüyoruz, açılıyoruz, genişliyoruz ve güveniyoruz.

Aslında en derilerden biliyoruz ki; biz hayatın parçasıyız. Hatta hayatın tam kendisiyiz. Düşünemiyoruz ki; eğer ben hayatsam daha da neye bağlanmama gerek var? Hepsi ben. Her şey benle oluyor. Hayat bende akıyor. Hayat ve ben bir bütünüz.

O halde aslımızı yani kendimizi anımsamak için, sürekli, sıkılmadan bıkmadan, hassasiyetle, meraklı bir araştırma içinde bedenimize, nefesimize, düşüncelerimize ve de duygularımıza bakmalıyız. Bunun bir yol olduğunu bilip, belli bir disiplinle, keyif alarak, ufak, ufak kendimizi zorlamadan yolda yürümeliyiz.

Bu süreklilik bizi dingin bir mutluluk ve sakinlikle buluşturacak.

Zaman ve mekânın dahi önemini yitirdiği bu noktada da özgürlük, yaratıcılık ve sevginin bizimle olduğunu biliyoruz.


iris

Ocak.2012
İstanbul