4 Nisan 2014 Cuma

MABET





Bereketin,  bulunduğum bu yerlerden olduğunu bilememişim.
Yıllardır hayalini kurduğumun, şu andan ibaret olduğunu anlayamamışım.
Meğer benim mabedim tam da burasıymış. Belki de burası büyülü bir yer. Belki de tam tersine, o kadar olağan doğal kendi halinde bir yer ki, sadece esintisi bile bizim en derindeki alanımıza temas edebilmemiz için yeterli olabiliyor. Etraf sakin, şaşırtıcı, biraz heyecanlı ve sevinçli, olabildiğine yaratıcı.
Şu an fark edebildim ki, o ihtişamıyla davetkâr, ancak biraz hantal Mabet kapısı tam da önümde. Eski oymalı bu kapı tahtadan, güçlü demir menteşelerle tutunuyor.
Arkamda çakıl taşlarıyla alabildiğine uzanan deniz var. Önümde Mabedin heyula kapısı aralık. Eşik sanki çok tanıdık. İçeriden derinlerden yoğun bir ışık huzmesi süzülüyor ve beni kendine alıyor.
Kat kat basamaklar taşlarla döşeli. Bunlar, yüzyılların en sert doğa olaylarına meydan okumuş bilge kayrak taşları. Basamaklar çok geniş oldukça ferah bu alana çıkıyor. Mabedin kubbesi olmalı diye düşünüyorsun ama buranın üstü tamamen açık sonsuz gök kubbe ile örtülmüş, tüm evren üstünde, ileride okyanusla birleşiyor ve de ufukla. Bu mabette ibadet etmeye gerek bile yok, zaten her taraf aşk.
Mabedin içerisi şu anda boş, ama birazdan çeşit çeşit insanlarla doluyor. Değişik simalar, farklı hayatlar, bilinmedik düşler, tanıdıklar, tanımadıklar, gizemler, belki de dostlar.
İlerde zeytin ağaçları var. Kadim. Her biri ayrı ayrı değerli, ışıltılı, yeşil, koyu siyah zeytinlerle dolu. Yıllarını üstünde taşıyor ve tabi ki seni sana hatırlatıyor. Bastığın yerlerde taşlar kâh soğuk kâh nemli güneşin ulaşabildiği yerler de ise sıcak. Ayaklarının altındaki zemin temasından sana destek veriyor ve varlığına sonsuz güven katıyor. Mor erguvanlar, pembe begonviller ise yaşamının sevinci.
Kargalar kelebekler yılanlar yunuslar sen fark etmesen bile seni izliyorlar. İçerde bir yerler de ise, sen dâhil kimselerin bilmediği bir hazine gizli belki de bu senin kendi hazinen.
Sana ise bu sırrı bulmak ve bilmek kalıyor. Mutlaka ki anlamak daha çok da anlamlandırmak.



iris
İstanbul. Mart.2014



Bilinsin İstedim





Söz ederken tüm yazılarımda
Mis kokulu çiçeklerden
Cıvıl cıvıl kuşlardan
Meltem rüzgârlardan
Balıklı denizlerden

             Bilinsin istedim

Bütün hepsinin arkasında
Satır aralarında
Paragraf sonlarında

İçimi yakan
Beni buran
Kıvrandıran
Sivri keskin acı
             Bir hüzün var
Ve ayrıca;
Çok derin
Dipsiz
Acımasız
             Bir korku var

             Bilinsin istedim

Yumuşak uysal ağırbaşlı sakin
Belki biraz munis görüntümün altında
Çokça haşin çokça sabırsız
Bir öfke var

                Bilinsin istedim

Eskiden çok daha kolay akan gözyaşlarımın
Artık beni zorladığı

Saklayamadığım kırgınlıklarım
Beni benden ötelere fırlatan kaygılarım
Baş edemediklerim

Bilinsin istedim



iris
Ankara. Aralık 2013