9 Ekim 2011 Pazar

Bir Serginin Ardından

Bir Serginin Ardından



Temmuzda Torba’ya geldiğimde beni ciddi bir sürpriz bekliyordu. Yaklaşık üç senedir Torba’da yaşayan kocam Can Pala nam-ı değer Jean Paul, artık ben de Torba’da daha uzun süreler kalayım diye çeşitli numaralar hazırlıyordu. İşlettiği Yengeç Restaurant-Plaj’ın yan kısmına Yengeç Sanat Platformu açmıştı. Ve iki gün içinde de benim sergim açılıyordu. Otuz kadar 100x100 cm. tablo ile kucak kucağa kalmıştım. Serginin açılacağı alan gerçekten de bir sanat platformuydu. İlerleyen günlerde de Rifat Koçak’ın metal konstrüksiyonlarından oluşan devasa heykellerine, Ahmet Hıdır’ın kendisi gibi sıcak, dost seramiklerine, Maryam Hamed Esmaili’nın, Saliç Koçak’ın renkli yağlıboyalarına, Yıldız Feldman’ın Bodrum evli ebru ve fotoğraflarına ev sahipliği yapacaktı. Platform, Torba koyunun tam ortasında, denizin üstünde, zeytin ağaçlarının gölgesinde, zakkumlarla çevriliydi. Çok heycanlıydım. Bu benim açık havada ki ilk sergim olacaktı. Davetiyeler hazır, yenecek içecek nevaleler belliydi. Bir de, önünden başımı eğip, yüzümü kapatarak geçtiğim, üstünde benim kocaman resmimin olduğu bir sergi panosu vardı. Hay allahım…

Önce endişeyle sonra merakla resimlerime tek tek baktım. Yerleştirmeğe başladıkça içimi bir sevinç kapladı. Yavaş yavaş resimlerin de bu durumdan hoşnut olmağa başladıklarını hissettim. Şimdiye kadar hep güzel, büyük ama kapalı salon duvarlarında sergilenmişlerdi. İlk defa açık havada sergileneceklerdi. Resimler yerlerini buldukça sevincimiz arttı. Ve fark ettim ki, yıllardır yaptığım bu resimlerin renkleri, doğanın renkleri ile ne kadar da uyumlu imiş. Ve fark ettim ki, kapalı mekânlarda yaptığım bu resimlerin renklerini hafızam hep doğadan biriktirmiş. Zeytin ağacının kabuğunun yeşilimsi grisi, yapraklarının gümüşi yeşili, denizin turkuaz mavisi, gökyüzünün camgöbeği mavisi ve zakkumların pembesi.

Çok keyifli geçen bir sergi oldu. Bodrum’un yerel gazetesinde yayınlanan yazımı da burada paylaşmak istiyorum.

“iris”

Dış dünyamın güzelliğini, renklerini, iç dünyamın değişkenliğini, şaşırtıcılığını, hayatın acı tatlı yanlarını sözlerle ifade edebilmeyi beceremediğim için Resim yapmağa başladım.

Benim için Resim, kendimi önce kendime sonra başkalarına anlatabileceğim en güvenli alan oldu. En içten duygularımı en dürüst şekilde ifade edebileceğim en cömert alan. Ve tabi ki tutkuya dönüştü.

Kadın;  resimlerimde ister istemez ön plana çıktı. Bir de tamamlanmamışlık… Tuvalimde yer yer görülen bitmemişlik izlenimi veren eskiz çizgileri, doymamış boyalar, bazı bölgelerde olgunlaşmış renkler ve tamamlanmış resimler. İşte benim resmimin ana hatları. Bunların bizimle, hayatlarımızla örtüştüğünü düşünüyorum.

Yengeç Sanat Platformu’nda açtığım bu sergi benim için çok özel oldu. Birincisi Yengeç Restaurant işletmecisi olan eşim Can’ın bana bir sürprizi olarak gelişti. Adeta Torba’ya gelişimi kutlayan bir açılış oldu. İkincisi de açık havada, doğada yapılan ilk sergim. Şimdiye kadar hep çok güzel büyük sergi salonlarında sergiler açtım. Ancak hepsi de kapalı mekânlardı.

Bu sergiyi yerleştirirken aniden fark ettim ki benimle birlikte resimler de mutlu olmaya başladılar. Adeta hepsi renklerini doğayla birleştirdiler. Zakkumun pembe çiçeği, zeytin ağacı gövdesinin kabuğu, çakıl taşları, fonda ki mavi deniz ve gökyüzü, balıklar da duruma dâhil oldular mı bilmiyorum. Sadece ara sıra esen şiddetli rüzgâr resimlerin uçmasına neden oldu ve belki de bunu kıskanan kuşlar da bazı resimlerin üzerine pisliklerini bırakmayı ihmal etmediler.

Bilen bilmeyen, yoldan geçen herkesin ziyareti, ilgisi hepimizi çok mutlu etti.

Yengeç Sanat Platformu’nda bu sergilerin devam etmesini diliyoruz.



Seneye daha da güzel sergilerde buluşmak dileklerimle. Heyecanla bekliyorum.



İris

Ekim.2011

Torba-Bodrum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder