Kurtlarla Koşan Kadınlar
Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler
Clarissa P. Estes
Bu kitabın önerilmiş olması ve onu okuyor olmam bana bir
armağan. Değişik bir bakış açısı, hiç duymadığım öyküler ve mitler, kadın
olmanın bin bir yüzü, karakteri, psikolojisi ve daha bir dolu şaşırtan
ifadeler, gizem hepsi bir arada. Kitabın başındayım ve çok hızla okuyabileceğim
bir kitap değil. Belki de hep bir başucu kitabı olarak kalacak hatta kalması
gerekli. Kitabın hayatıma renk, heyecan, merak, mutluluk getirdiğini söylemeden
geçemeyeceğim. Meğer uzun zamandır böyle bir kitabın özlemini duyuyormuşum J
Kitabın, benim için değerli olmasının diğer sebebi de vahşi
kadının/doğal kadının güçlerinden söz etmesi.
LA LOBA;
kurt kadın; Kemik toplar ve kemikler üstüne şarkı söyler ve o şarkı söyledikçe
kemikler ete bürünür. Biz de bulduğumuz kemikler üstüne ruh döktükçe oluşuruz,
yeniden canlanırız. Kendimizi ve dünyamızı değiştirecek kemikler içimizdedir.
Neyin yaşaması, neyin ölmesi gerektiğini anlamayı öğreniriz. Ölmesi gerekenlere
ölmesi için, yaşaması gerekenlere yaşaması için izin vermeliyiz. Bir şey
kaybolduğunda ücra pelviste yaşayan yaşlı kadına gitmeliyiz. La Loba, aslında alt dünyada
yaşar. O kemikleri bulur, tazeler ve yaşatır.
Bir süredir bir seramik atölyesine gidiyorum ve kendim için
ufak seramik heykeller yapıyorum. Yoga yapmak, seramik yapmak, toprakla
uğraşmak benim için evrenle bir buluşma bütünleşme niteliğinde. Bu kitaptan da etkilenerek
son yaptığım ufak bir heykel var, tabii ki bir kadın ve omzunda kocaman gerçek
bir kemik taşıyor.
MAVİSAKAL hikâyesi, kadının içsel dünyasının ürkütüldüğü,
kıstırıldığı veya çıkmaza sokulduğu zamanlarda başvurulacak çarelerden söz
ediyor. İnsanın kendisine, ailesine, uğraşlarına ve hayatın her yönüne dair
soru sorma yeteneğini açığa çıkartıyor. Zamanla kadın, her şeyi yoklayan, bir
şeyin ne olduğunu bulmak için her yere burnunu sokan vahşi yaratıklar gibi en
derin ve en karanlık sorularına doğru yanıtlar arıyor. Ona saldıran güçleri
söküp atmakla ve kendisine karşı kullanılmış olan güçleri tersine çevirmekle özgürleşiyor.
İşte Vahşi Kadın bu şekilde anlatılıyor.
Kitapta sayfa 79 da Kadınların Düşlerindeki Karanlık Adam
diye bir bölüm var. Nerdeyse tüm kadınlar böyle bir rüya görür diyerek
anlatılan hikâye, yaklaşık 5 sene önce yaşadığım rüyayı anımsattı. Evim ve işim
bana en konforlu hallerini sunarlarken, artık bu şehirde çok kaldım ve kendi
adıma yeni bir şey olmuyor diyerek, aniden şehir değiştirdim. Bu değişikliği
yaparken de yanıma eskiye ait tek bir şey bile almadım. Tabii yeni hayatımı
ayarlamak, oturtmak, alışmak bir süre aldı. Bu sürenin tam da en başında,
tamamen farklı bir yerde, yalnız başıma uyurken, o korkunç rüyayı gördüm ve bedenim
çılgın tepkiler vererek uyandım. Kendime gelmem için çaba harcamam gerekti.
Şimdi bu kitabı okurken o rüyanın ne demek olduğunu anlayabiliyorum. O gün
rüyayı anlamlandıramamış olsam da, hayatımda bir dolu değişim tetiklendi ve
değişimler gerçekleşti…. Hala da bu süreç devam ediyor. Umarım hep de devam
eder. Kitapta bu tür rüyalar için, ‘İnsanı, yeni bir bilme ve oluş tarzına
geçmeğe hazırlayan bir kanal yaratır.’ yorumu yapılıyor. Ben, bu gün hayatımın
akışının değişmesinden dolayı hayata müteşekkirim.
BİLGE VASALİSA; Vasalisa, kadınların sezgi gücünün
kutsanmasının anneden kıza, bir kuşaktan diğerine miras bırakılması ile ilgili
bir öyküdür. Bu masalda psişenin tamamlaması için dokuz ödevden söz edilir.
Bunlardan *birincisi, fazla iyi annenin ölmesine izin vermektir. Bu
gerçekleşince içimizden yeni kadın doğar. İyi anne ile olmak güzel ve
rahatlatıcı olabilir ama o içimizdeki en canlı enerjilerin açığa çıkmasını
engeller. Ayrıca, iyi olmanın, şirin olmanın, nazik olmanın, hayatın şakımasını
sağlamayacağını keşfetmek, bu da *ikinci ödevdir. Yani kaba gölgenin meydana
çıkarılması. Nazik olmak, başkalarının hoşuna gitmek adına, kendisi olmamaya
razı olmaktır.
*Üçüncü ödev; karanlıkta yolunu bulmaktır. Bunun anlamı,
içgüdülerine güvenerek iç dünyanın derinlerine gitmeğe cesaret göstermek.
Gerçek ruh gücünü yaşamak. Bilinç dışına giden yolda duyarlılık geliştirmek.
İçsel duyumlara güvenmek. Sezgiyi beslemek. Cahil bakirenin biraz daha ölmesine
izin vermek. Gücü sezgilere aktarmak. Ve bu sezgisel gücün kadından kadına
nesilden nesile akmasını sağlamak.
*Dördüncü ödev; Vahşi cadıyla yüzleşmek. Tek düze hayat,
psişede ışıksızlığa neden olmaktadır. Bu zamanlarda vahşi ormana gidip kötü
kadını bulmak gerekebilir. Vahşi olan ürkütücüdür ve güçlüdür. Gücü ele
geçirmek için güçlünün karşısında ayakta durmak gerekir. Kadınların fazla nazik
uyumlu şirin taraflarına karşın, vahşi doğa sözcüğü gibi ‘cadı’ olarak anılan
kadınların güçlü taraflarını da ortaya çıkarmaları gerekmektedir. Bu vahşi güç
kadınları da erkekleri de korkutabilir ancak ona tahammül etmeği öğrenebiliriz.
Güçlü olmak, vahşi doğayla iç içe hayat sürebilmek, öğrenebilmek,
bildiklerimize katlanabilmek anlamına gelir. Yalın gerçeği görmek gibidir.
Dayanmak ve yaşamak anlamına gelir.
*Beşinci ödev akıldışı olana hizmet etmek; vahşi güçle
birlikte kalmak yani onu tanımak anlamına gelir. Gücü tanımak. İçsel arınma
güçlerini tanımak. Tasnif etmek, enerji ve fikirler üretmek, beslemek. Hem
ölümü hem yenilenmeyi öğrenmek. Vasalisa’nın ödevlerinden kadınların sürekli
yapması gereken döngülerini anlarız; düşünceleri temizlemek, değerlerini
yenilemek, psişeyi ıvır zıvırdan arındırmak, benliği süpürmek, düşünce ve duygu
hallerini temiz tutmak. Yaratıcı hayatın altına kalıcı ateş yakmak ve özellikle
kendisiyle vahşi doğa arasındaki ilişkiyi beslemek ve bu amaçla bir yığın
yaşantıyı pişirmek. Fikirleri pişirmek. Tefekküre, meditasyona, inzivaya zaman
ayırmak böylece vahşi doğanın serpilip gelişmesine yol açmak. Ve tüm bunları
tutku ile yapmak.
*Altıncı ödev; bunu şundan ayırmak, elimizde çözüme dair çok
bir şey olmadığı zamanlar, onu bırakıp/ bazen uykuya yatıp bazen düş görürken/
malzemeleri ayıklamak, olguları sınıflamak ve çözüme ulaşmaktır. Ve bu özelliğe
güvenmek vahşi doğanın bir parçasıdır.
*Yedinci ödev; gizemleri sormak. Hayat/ölüm/hayat doğasını
ve onun nasıl işlediğini sorgulamak. Vahşi doğanın tüm unsurlarını
anlayabilmek.
* Sekizinci ödev; Dört ayaküstünde durmak için başkalarını
görmeğe ve etkilemeğe dönük büyük gücü yüklenmek ve hayat koşullarına bu yeni
ışıktan bakmak ile ilgilidir. Atalarımızdan gelen bilgeliği hayatımız boyunca
yanımızda taşımamız öğütlenir. Bilgelik kafatasında, bilgi kalçalardadır. Tüm
bu sezgiler erginleşmemizi sağlar.
*Dokuzuncu ödev; gölgeye yeni bir yol vermekle ilgilidir.
Kendi psişesinin negatif gölgesini ve dış dünyadaki kişi ve olayları negatif
yönlerini tanımak ve bunlara tepki göstermek için keskin görüşe sahip olmaktır.
Ve bu negatif yönleri yeniden dönüştürerek biçimlendirmektir. Olumsuza sürekli
bakmak yani onu sürekli bilinçte tutmak onun kurumasına neden olur.
Sezgisini ve güçlerini eline alan kadın bu fazla güçten
korkar. Bu normaldir. Ama doğaüstü ses devam etmesini söyler. Ve kadın bunu
yapabilecek güçtedir.
Tohumun pislikten ayrılması gerekmektedir. Bunu yapmanın en
güvenli yolu da, bize el ederek çağıran şeyler ile ruhumuzdan seslenen şeyler
arasında yapacağımız ayrımdır.
Vahşi kadın cesaret eden, yaratan ve yıkandır. Yaratıcı
tanrıça, yapar, biçimlendirir, hayat üfler, soluksuz kalındığında da ruhu
teslim almak için orada bulunur. Doğa izin istemez.
VAHŞİ ADAM İÇİN İLAHİ: MANAWEE; Bu öykü de vahşi kadına eş
olabilecek erkekten söz ediliyor. Kadının içindeki iki güçlü dişil kuvvet
anlatılıyor. Bir dış varlık, bir de görülmeyen hızla ortaya çıkıp ani kaybolan
diğer varlık. Bu diğer varlık arkasında bir duygu, şaşırtıcı bir iz veya
kendine öz bir bilgelik bırakır. Kadın doğasında birbirine zıt gibi görünen ama
birbirine bitiştirilmiş ikili unsurlar vardır. İkiliğin gücü büyüktür ve
herhangi bir yanın ihmal edilmemesi gerekir. İkiliğin doğasında ölüm ve yaşam
beraberdir. Aslında dışarıda olan aynı zaman da içerdedir. Vahşi adam buna
bakabilmelidir. Hem vahşi adam hem de vahşi kadın buna dayanabilir ve bu sayede
birlikte değişime uğrarlar
İSKELET KADIN; Burada, sevginin hayat/ölüm/hayat doğasını
anlamak ve onunla yüzleşmek anlatılıyor. Kurtları gözlemlemek ve onların
doğasında birbirlerine bağlılığın derinliğini fark etmek önemlidir. Kurtlarda
içgüdüsel sadakat vardır. Bizler ilişkilerimizde bunu yaşatmak isteriz ancak
sorunlar yaşarız. Hâlbuki Hayat/Ölüm/Hayat doğası içinde canlanma, çöküş, ölüm
ve her zaman sonunda bir yeniden canlanma vardır. Bu doğanın dönüştürücü gücüdür.
Bu güce olan inancı asla kaybetmemek gerekir. İnanç kaybolunca korku başlar.
Ve hikâyeler, masallar, arketipler, söylemler, sohbetler
böylece akıp gidiyor. Tıpkı hayatlar gibi her şey akıp gidiyor. Kitap da devam
ediyor. İlerleyen bölümler de bedenimizden söz ediliyor. Deniyor ki; ‘Beden çok
dilli bir varlıktır. Rengi ve ısısıyla, tanımanın heyecanıyla, sevginin
parıltısıyla, acının külüyle, uyarılmanın ateşiyle, inançsızlığın soğukluğuyla
konuşur. Kimi zaman iki yana salınarak, kimi zaman titreyerek, kimi zaman küçük
adımlar atarak aralıksız süren ufak danslarla konuşur. Kalbim hoplamasıyla,
şevkin azalmasıyla, kaygının bastırılmasıyla ve umudun yükselişiyle konuşur.
Beden anımsar, kemikler anımsar, eklemler anımsar, hatta küçük parmak anımsar.
Bellek, hücrelere resimler ve duygular şeklinde yerleşmiştir. Suyla dolu bir
sünger gibi, etin sıkıştırıldığı, burulduğu, hatta ona hafifçe dokunulduğu her
yerde, bir anı nehir gibi taşarak dışarı çıkar.’ S. 224–225
Kitabı okumaya devam ediyorum, büyük bir şevkle tıpkı yaşam
da olduğu gibi. Yaşamı da bu vesileyle daha bir merakla, heyecanla,
farkındalıkla belki biraz daha masumiyetle karşılamayı istiyorum ve diliyorum.
Sevgiyle ve coşkuyla…
İris Noyan Pala
İstanbul.2013