Yaşam benden büyük. Bu duyguya çoğunlukla çok fazla acı
hissedip çaresiz olduğumda yakalanıyorum. Ve beni bir yerde teselli eden,
kabule getiren ve hatta diz çöktüren bir hal oluyor.
Bu büyüklük, belki de aşkınlıktan gelen güç, ölüm karşısında
da tüylerimi ürpertiyor.
Doğumdan ölüme, ölümden doğuma. Ve yaratım. Hepsi yaşamın
içinden geliyor.
Yaratım hepsinden de büyük. Mucizevi.
Ne kadar yaşamın içindeyiz. Ne kadar yaşamı
kucaklayabiliyor, kapsamı içinden geçebiliyoruz bilemiyorum. Kendimi yaşama ne
kadar açabiliyorum, kendimi bilmek yolunda eylemlerime ne kadar yön yol
verebiliyorum, kendi yaşantıma dair hayallerim ve amacım var mı, ilişkilerimle
buluşmama ne derece gönüllü izin verebiliyorum. Ne yaşama ne ölüme ne de galiba
kendimize yaşam hakkını verebiliyoruz. Ölüm zaten yaşamın içinde. Yaşam derken
neleri kapsıyor. Ölüm, önü arkası dahası var mı bilemiyoruz. Bir de yaratım
var. Her şeyden büyük mucizevi.
Bir iki maddenin bir araya gelmesi, hava su toprak gökyüzü
güneş değil. Bu mucize, kaossun kozmosa dönüşmesiyle başlıyor. Hücreden insana,
akıldan düşünceye, ilişkiden sevgiye, vicdandan özgürlüğe. Mucize var mı..
Var olan, var oluşun mucizevi gücü. Bizde olan belki de bir
tek biz insana bahşedilen, bizim bilebileceğimiz, bizim deneyimleyebileceğimiz
bir güç. Mucizeye alan açabildiğimiz, davet sunabildiğimiz bir güç. Neşeye mutluluğa
temas edebileceğimiz.
Var gel biraz da sen oyalan.
iris pala
istanbul, ocak 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder