Acınızı biliyor musunuz. Hiç onunla temasa geçtiniz mi. Veya
başkalarının acısı. Acıları. En uzaktakiler. Geçmişte, çok eskide kalanlar.
Unutulmuş olanlar, belki de hiç zihinlerden silinemeyecek olanlar. Bana ait
olanlar, bize ait olanlar.
Kırmızı noktalar gibi sıralanmış olanlar. Sayabiliyor musunuz
onları. Üstleri uçuk tatlı tül bir perdeyle sislenmiş olanlar. Veya kopkoyu
yoğun kırmızı ile kapatılmış olanlar.
Acı ne kadar saklanır?
Toprağa gömüldüler. Kuytuda bırakıldılar. Kuzeyin kayın
ormanlarında kara balçığın içine teslim oldular. Unutulmak istenmediler ancak
en derinlere itildiler. Minik bedenler annelerinden önce birbirlerine
kavuştular. Sayılamayacak kadar minik kımızı noktalar. Kulakları tırmalayan.
Kalpleri ağlatan.
Acı ne kadar saklanır?
Hamile. Bebeğini doğurdu. Soğuk nemli kayın ormanın içinde,
evladını özlemle sımsıcak şefkatli kollarına aldı. Minik kalp atışlarını,
memede süt arayan dudaklarını hissetti. O nefes, o kalp, o süt, o ılık akan
kanla karıştı. Yerin zamanın kaderin hükmü her ne olursa olsun önemli değildi, cennetteydiler.
Kan revan içindeydiler.
Gücün nereye kadar?
Nereye kime teslim olmalı?
Zordu ki, kan gölünde boğulmak. Zordu ki, kayın ormanında
kaybolmak. Zordu ki, diğer anne ve bebeklerle birlikte katledilmek. Zordu ki,
yavaş yavaş soğuyan bedenleri hissetmek. Zordu ki, yaşamda kalmak.
Zordu ki, hayata teslim olmak.
Zordu kırmızı.
Zordu acı.
Hatırlamayın Bakmayın Hissetmeyin lütfen Yanaşmayın.
Ben de bilmiyorum.
İris Pala
Ekim, 2024